Anuş Gökçe Yazdı "Ahde Vefa"
Ahde Vefa Turan Birliği Derneği
Hafta sonu hem dinlenmek hem de kışlık hazırlık için biraz yufka ekmeği yapmak maksadıyla 20 Eylül Cumartesi günü öğleden sonra Çumra’ya gittik. O gün ekmek yapmaya fırsat olmadı. Haydi ertesi gün yapalım dedik. Saat 7.30 ‘da kaynanamgile vardım. Onlar kahvaltılarını yaparken ben hamuru yoğurdum. Eltilerim ve kaynanam yardımıyla bir dökümlük yufka açtık. Biz üç elti açtık, kaynanam da pişirdi. Bu işleri yaparken aklım o gün açılışı yapılacak Ahde Vefa Turan Birliği’nin açılışına katılmakta idi. Açılış 21 Eylül 2014 Pazar günü saat 15.30’da. Ne yapalım öğleye kadar bitirmeye çalışırız dedim. Hamuru o kadar çok yoğurmuşuz ki bitmek nedir bilmedi. Öğle ezanı okunmaya başlayınca beni bir telaş sardı. Nihayetinde kaynanam ve eltilerim, sen alacağını al, geri kalan hamuru bir açarız dediler. Nasıl sevindiğimi bilemezsiniz. Velhasıl hamuru ortada bırakarak Ahde Vefa Turan Eğitim ve Kültür Derneğinin Konya Şubesinin açılışına katılmak üzere Konya’ya hareket ettik. Ucu ucuna derneğin açılışına yetiştik. Gittiğimizde dernek için gelenler yolda oturmuş, mehter takımı da saha yerini almış ve çok sevilen marşları çalıp söylüyordu.
Ahde Vefa Turan Birliği Derneği, Sahip Ata Mahallesinde bulunan Sırçalı Medresesinin karsısında görkemli bir törenle açıldı. Şehit ve Gazilerimiz için bir dakika saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okundu. Açılış konuşmasını Başkan Harun Meral yaptı.
İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesinde Öğretim görevlisi olan Doç. Dr. İbrahim Dülger de bir konuşma yaptı. İbrahim Dülger, Türk Dünyasının ve Türklerin yalnız bırakıldığını, ülkemiz dışındaki yaşayan Türklerin umudunun Türkiye olduğunu, son yıllarda yaşananların ise Türklüğü yok etme planlarının yapıldığını vurguladı. Dülger, “Türkiye Cumhuriyetinin yaşayabilmesinin Türklüğe ve Türk Dünyasına sahip çıkmakla mümkün olacaktır. Bu gün Türk dünyası çok zor durumdadır. Biri de ülkemizde bulunan BOP eş başkanı olmakla övündüğümüz Büyük Ortadoğu Projesi, Türkleri kıyma hareketlerine dönüşmüştür. Irak’ta, Suriye’de Türkmen kardaşlarımız çok zor şartlar altında yaşamaktadırlar. Tanrı yar ve yardımcıları olsun. Tanrı Türkü korusun. Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözleriyle konuşmasını noktaladı.
Hanım Halilova’nın Dilinden Azerbaycan Gerçeği ve Hocalı Soy Kırımı
Ahde Vefa Turan Birliği Derneğinin açılısında Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinde aktif rol oynamış ve Ebulfez Elçibey’in sağ kolu olmuş büyük Türk mücahidesi Prof. Dr. Hanım Halilova da vardı. Dernek başkanı Harun Meral, Hanım Halilova’yı mikrofona davet ederek bir konuşma yapmasını istedi. Herkesi selamlayıp, bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerinin selamını getirdiğini söyleyerek konuşmasına başlayan Halilova, esaret altında yaşayan Türklerin çok zor şartlar altında hayatlarını idame ettirmeye çalıştıklarını belirtti. Halilova, “Komünist idaresi altında Türküm diyemezsin, hemen seni faşist olarak damgalarla ve hapse atarlar. Sokakta iki kişi birlikte gezemezsin, hemen fişlenirsin. Bizim dilimizi yasakladılar. Okullarda Türkçe yasak, sokaklarda bile Türkçe konuşmak yasak. Dinimiz yasakladılar. Okullarımızı, camilerimizi kapattılar. Size de komünizm gelse sizin de camilerinizi kapatırlar, okullarınızın kapılarına kilit vururlar. ” dedi.
Ahde vefa’nın önemine değinen Halilova, “1918’de Ruslar ve Ermeniler Azerbaycan’ı işgal ettikleri zaman kaskas İslam ordusu imdadımıza gelip yetişmişler, Bakü’den Sus birliklerini çıkarmışlardı. 1920’de Azerbaycan tekrar Ruslar tarafından işgal edilince Ahmed Cevad, Kara denize bakıp bakıp ağlarmış. Daha sonra “Selam Türkün Bayrağına” diye bildiğimiz “Çırpınırdın Karadeniz” marşını yazdı. Bu marşı imdadımıza gelen Osmanlı Devletinin Kafkas ordusuna ve komutanı Nuri Paşa’ya yazmıştı. Marşa, Ruslar çok kızdılar, Ahmet Cevad’ı hapsettiler ve işkence ettiler. Daha sonra sürgüne gönderildi. O yıl erkekler toplanarak aç susuz vagonlara bindirilerek farklı bölgelere hanımlar da başka bölgelere sürgün edildiler. Ahmet Cevad, 1937’de panturanist ve pantürkist suçlamalarından vatan hainliği davasından yargılandı ve kurşuna dizildi.1938’de panturanist- pantürkist ithamlarıyla idam edilen aydınların eşleri de sürgüne gönderilir.
Hanım Halilova, Elçibeyle birlikte Azerbaycan’ın bağımsızlığı için verdikleri mücadeleyi şöyle anlattı:
“19 yaşından beri Azerbaycan’ın bağımsızlığı için Elçibey’in yanında yer aldım. 1975’te E. Elçibey, R. İsmailov, KGB tarafından Panturanist ve Panislamist suçlaması ile gözaltına alındılar. Beni de tutuklayacaklardı; fakat her şeyi Elçibey üzerine aldığı için serbest bırakıldım. Kadın taburları kurdum. 1990 yılının Ocak ayında Ruslar tanlarıyla Bakü’ye girdi ve her taraf ateş açmaya başladı. Önüne gelen ne varsa Rus tankları altında ezildi. Kadınlar, kızlar, çocuklar, kaçabilenler de kurşunlara hedef oldular. Ben tabur komutanıydım. 5000 kadınla Azadlık meydanına yürümüştük. Önümüzde erkekler vardı. Ruslar bize ateş açmaya başlayınca erkelerimiz geri çekildi. Ben ileri atılarak kadınlar yürü emrini verdim. Tankların önüne durduk. Rus askeri silahını göğsüme dayadı. Allah bilir ya ölümden korkmuyordum. Anavatanım Türkiye’yi görmeden ölürsem ona yanıyordum. Türkiye’yi ölmeden önce görememekten korkuyordum.”
Ermeniler Karabağ’da Hocalı’yı Rus alaylarının desteğinde abluka altına aldılar. Ne içerden bir kimseyi dışarı saldılar ne de içeri aldılar. Üç gün boyunca soykırım yaptılar. Katliam kelimesi bunun yanında çok hafif kalır. Katliam savaşan erkeklerle olur. Karşılıklı öldürürsünüz. Derler ki biz soykırım yapmadık. Öyle ise çocukları, kadınları niye öldürdüler. Kadınlar, çocuklara o kadar çok işkence ettiler ki hamile kadınların diri diri karnını yardılar bebeği çıkardılar, annenin göğsünü keserek bebeğin ağzına tıkadılar ve kaç dakika içinde ölecek diye dakikaya tuttular. Yine çocukların derisini diri diri yüzerek kaç dakika içinde can vereceğinin hesabını yaptılar. Bu soykırım değil de nedir?
Bağımsızlığını kazanan Azerbaycan’ın çok kısa sürede iç çekişme içine girdiğini, liberaller ile milliyetçilerin anlaşamadığını dile getiren Halilova, “Elçibey, kardeşkanı dökülsün istemedi. Rus taraftarı olan Muttalibovun Azarbaycan Cumhurbaşkanı olması Rus Askerinin tekrar ülkeyi istila etmesi anlamına geliyordu. Bunun için Politbüro’ya kırgın olan ve güven duygusu zedelenen Nahçıvan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’i davet etti. Ona Cumhurbaşkanlığını devretti. Ben her yerde aranıyordum. Yakalansam hemen öldürülecektim. Kadın olduğum için namusuma halel gelmesinden çok korkuyordum. Elçibey, Keleki’ye çekildi, beni de apar topar Türkiye’ye kaçırttı.”
“Türkiye’ye geldikten sonra çok sıkıntı çektim. 6 ay kadar işsiz kaldım. Daha sonra genelkurmay ikinci başkanının vasıtasıyla Ankara Üniversitesi’ne prof. Olarak atandım. Üniversite’de Jeokimya Bölümünü kurarak öğrencilere ders vermeye başladım. 1995 seçimlerinde Türkeş’in iktidara gelmesi için danışmanlık görevini üstlendim. Seçimden önce parti binasının bulunduğu Karanfil Sokak tıklım tıklım dolu idi. İçeri girmekte zorlanıyordum. Seçimden sonra kimse kalmamış. En üst katta Devlet beyin orta katta benim ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in odası vardı. Başbuğ diyorum; çünkü o sadece bir partinin değil Türk Dünyasının lideriydi. Bunun için iktidara gelmesi için çalıştım ama olmadı. O sene MHP barajı açamadı. Danışmanlık görevini sürdürdüğüm esnada maddi sıkıntı içinde olduğumu öğrenmiş, partiden maaş bağlanmasını istedi. Ben başbuğuma para ile hizmet etmem diyerek muhasebeciyi geri çevirdim. Emekli olduktan sonra da boş durmuyorum. Bu gün, Türkiye çok zor bir süreçten geçiyor. Türkiye’de Türk milliyetçiliğini yok etmek istiyorlar. Onun için milli şuuru güçlü kılmak adına nerede bana ihtiyaç var oraya koşuyorum. Hatıralarımı ve bilgilerimi, tecrübelerimi siz dinleyicilerle paylaşıyorum”.
Bozkurt işaretinin dini bir simge olmadığını ifade eden Halilova, “ Bozkurt işareti, Türkün, Türklüğün simgesidir. Dini bir mahiyeti yoktur. Hıristiyan olan Gagauzlarda da şaman olan Yakutlarda da, Kırgız ve Kazaklarda da bu sembolleri bulabilirsiniz. Bozkurt, Türklerin demirdağı eritip Ergenekon’dan çıkışlarında bir yol gösterici olmuştur. Bağımsızlığın ve gücün sembolüdür. Biz Türkiye Türklerinin Demirdağı eritip, Bozkurt gibi önümüze düşüp özgürlüğümüze kavuşturacaklarına hep inanmışızdır. Nasıl ki 1918’de vatanımız Ruslar, Ermeniler ve İngilizler işgal ettiğinde Kafkas İslam ordusu gelip bizi kurtardıysa bu zamanda da gelecek bizi kurtaracak diye umut bağlamışızdır. Rusya Federasyonundan bağımsızlığına kavuşan tüm Türk cumhuriyetlerinin umudu Türkiye Cumhuriyetidir. Türkiye Cumhuriyeti yok olursa Türklük de yok olur İslam da. 1995 yılı Türkiye’ye gelerek Başbuğ Türkeş’in iktidara gelmesi için onun danışmanı oldum. Çünkü bizleri destekleyen tek lider o idi. Tanrı Türkü korusun! Ne Mutlu Türküm Diyene!” dedi.
Hocafakıh Camii imamı Erol Bey’in okuduğu Kuran Tilaveti ve duanın ardından Ahde- Vefa Derneğinin açılış kurdelesini Hanım Halilova ve diğer ekâbirler birlikte kesti. Allah hayırlı- mübarek etsin.
Prof. Dr.Hanım Halilova’ya, size ne kadar teşekkür etsek azdır. Üzerimize serpilen ölü toprağın kalkmasında, silkinip kendimize gelmemizde sizin gibi güçlü, muktedir ilim adamlarımızın konferanslarına çok ihtiyacımız var. Bizim Türk hanımları ve gençleri olarak ondan öğreneceğimiz daha pek çok şeyler var. Yolumuz açık olsun. Allah yar ve Yardımcımız olsun.
Anuş Gökçe