Yaşar Kiraz yazdı "Neden Ahde Vefa"

Neden Ahde Vefa

Sisteme uyuyorsak hiç sorun yok…
Sorgulamadığımız zaman doğru insanız sistem içinde.

Fikir dahi üretmeyen, tüketen, para harcayan bireyler olmaktır, sisteme göre. Ne düşündüğümüzün ne hissettiğimizin önemi yok. Sadece sunum şekli önemlidir. Ne yaptığımız, ne düşündüğümüz, nereye gittiğimiz ve nasıl göründüğümüzün de önemi yok.
Sahtecilik, samimiyetsizlik, mülkiyet hırsı olsun yeterlidir. Sanat yok, kültür yok, ruh yok, monoton tek düze bir hayat. Yani bu düzende kimse görüşün, fikirlerin, duyguların insanı değil. Maddeciliğin, mülkiyetin, kalıplar hazır sunulduğu için kalıpların insanı oluyor. İnsanoğlunun en temiz duygusu aşık olmanın bile kriterini bu sistem belirliyor.
Mertebeler, makamlar, sıfatlar, kartvizitler, para…
Araçlar amaç haline geliyor.

Bu dayatmalarla toplum içindeki rolümüzü, isteklerimizi, kişiliğimizi belirleyemiyoruz.
Belirleyemediğimiz için yabancılaşmanın tezahürü olan “kanıksanmayı” kendimizle özdeşleştirmişiz.
İşte bu sebeple düşünmeyen ve sorgulamayan bir toplum olarak her şeyi kanıksadık.

Artık, fazla rahatsızda olmuyoruz. Haksızlıkları, kötülükleri ve çirkinlikleri, hayata seyirci kalarak ve bizim dışımızda kalan hayatları tribünlerden seyretmeyi, ayrımcılık görenleri, ezilenleri, dışlananları, emperyalizmin açık işgaline karşı farklı etnik köken ve dinsel inançlardan oluşan tüm mazlumları sessiz kalarak, kanıksadık.

Ölümler mi?
Ölümlere zaten alıştık. Yüreği yaralı insanların yanından usulca bakıp sıvışır olduk. Arkamızda bırakmayı yeğledik. Ölüm bizim ve bizden olmadığı için pek önemsemedik. Yeni ölümler gelinceye kadar önümüze. Onlara da biraz üzüldük sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam ettik, tümden kanıksadık.

Kendi eğrisini görmeyen, benim eğrim doğru diyerek popülizmin dibine vuran, dünyaya at gözlüğüyle bakıp günü kurtarmaya çalışan yöneticileri zaten kanıksadık.

Kısaca, hayal dünyasında düş ile gerçek arasındaki farkı göremeyecek kadar kötü durumdayız.
İçtimai hayatta karakterize bozukluğu yaşayan,  toplumsal ilişkilerden kopan ve duygularda körlük ve sağırlık yaşayan bir millet olduk, izole olduk.
Akıl, ruh, bilinç gibi varlıklar ve değerler derinliksiz, boyutsuz, çapsız ve ilkesiz bir ortamda teşekkül etmekte olup, hayata dair ne varsa yok olmaktadır ve giderek artmaktadır.
Bu sebeple, yitik değerler ülkesinin “izole millet” olma yolunda hayli mesafe kat ettik.
Birileri çıkıp “dur!” demezse devam edecektir bu süreç.

Büyük Turancı Ziya Gökalp’i, Türkçü H.Nihal Atsız’ı, bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’yı, Türk İslam davasına ışık ve feyz olan Seyit Ahmet Arvasi’yi, Ağrı dağına büyük bir sevinçle çıkıp davayı dağın eteklerinde unuttuğunu fark edip hayıflanan değerli üstat Galip Erdem’i, ev eşyalarını satıp Türklük davası için gazete çıkaran Gaspıralı İsmail beyi, Nevzat Köseoğlu’nu, O.Yüksel Serdengeçti’yi, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, M.Akif Ersoy’u anlamaktır.. “Ahde vefa.”
Ahde Vefalı gönüllere yakışan budur.

Herkesin işine geldiği gibi anladığı, ancak birçoğumuzun hala kavrayamadığı bu büyük dava adamlarının ya da bu millete ait değerlerin haince ve hoyratça tüketilmesine karşı mücadele kararlılığını sesini yükselterek haykırmaktır, “Ahde Vefa.”

Bizler Ahde Vefanın kıymet ve anlamını, emperyalist uşaklarca 1980 Eylülünde darağaçlarına çekilen gencecik fidanlarda gördük ve çaresizliğimize ağlarken anladık.

Eski tanıdıkların bizi görmezden gelmek için sırtını döndüğünde “yolların sonu” geldi aklımıza, Atsız hocayı anladık.
Bir alçağın şanlı bayrağımızı çiğneme cüretine verilen tepkiye etkili ve yetkili yerleri işgal eden mahlûkların, bez parçası benzetmesini duyunca, bayrak şiiri aklımıza geldi Arif Nihat Asya’yı anladık.
İslami değerlerin 12 Eylülden günümüze kadar Yahudi ve Haçlı uşaklarınca nasıl istismar edilip yağmalandığını görünce, Türk İslam ülküsü aklımıza geldi, S.Ahmet Arvasi hocamızı anladık.
Terör, katliam konusu açılınca “kadife eldiven giymiş bir demir yumruk olmalıyız” dedik Dündar Taşer aklımıza geldi.
Ne zaman milli marşımız çalınsa M.Akif aklımıza geldi.
Birisi ne zaman dava ve idealden bahsetse, “idealler yıldızlar gibidir. Onlara belki ulaşamazsınız ama bakarak yönünüzü tayin edebilirsiniz” sözünü hatırladık ve Alpaslan Türkeş aklımıza geldi.
Cumhuriyet elden gidiyor, misak-ı milli denildiği zaman, Atatürk aklımıza geldi.

Ne zaman N.Atsız kadar kararlı, S. Ahmet Arvasi kadar gönül adamı, A.Nihat Asya kadar coşkun, Pir-i Türkistan kadar sufi,  Alpaslan Türkeş kadar cesur, Atatürk kadar idealist olursak mücadelemizin zafere ulaşması o kadar yakın ve mutlak olur.
Ve diyorum ki “Ahde Vefa”

Bizler Konya’da “beyaz elbiseleri giydik, atların kuyruklarını kendi elbisemize bağladık!” ve “AHDE VEFA” için yola çıktık. Zorda kaldığımızda, unuttuğumuzda aklımıza gelen değerleri hiç unutmamak için.

Yolumuz açık ve aydınlık olsun…